Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

eğlenceli toplantı düzenlemek

  • 1 احتفل

    اِحْتَفَلَ
    1. vermek
    2. kutlamak
    Anlamı: tesit etmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > احتفل

  • 2 vermek

    1. أذاع [أَذَاعَ]
    Anlamı: yaymak
    2. أعطى [أَعْطَى]
    Anlamı: iletmek
    3. احتفل [اِحْتَفَلَ]
    4. اغتفر [اِغْتَفَرَ]
    Anlamı: bağışlamak
    5. باع [باعَ]
    Anlamı: satmak
    6. بلغ [بَلَّغ]
    7. زوج [زَوَّجَ]
    Anlamı: evlendirmek
    8. سامح [سامَحَ]
    Anlamı: bağışlamak
    9. غفر [غَفَرَ]
    Anlamı: bağışlamak
    10. وهب [وَهَبَ]
    Anlamı: iletmek

    Türkçe-Arapça Sözlük > vermek

  • 3 do

    n. dalavere, hile, dolandırıcılık (Argo); eğlenceli toplantı, parti, do [müz.]
    ————————
    v. yapmak, etmek; tamamlamak, meydana getirmek; neden olmak; düzenlemek, temizlemek; rolünü üstlenmek; ilgilenmek; uymak; ayağını kaydırmak; dolandırmak (Argo)
    ————————
    aynen, yukarıda denildiği gibi, keza
    * * *
    yap
    * * *
    [du:] 1. 3rd person singular present tense - does; verb
    1) (used with a more important verb in questions and negative statements: Do you smoke?) Not: olumsuz ve soruda 'do' mastarı eklenir.
    2) (used with a more important verb for emphasis; ; [ðo sit down]) Not: özel bir vurgulamada (sözü edilen iş konusunda bir şüphe varsa) 'do' mastarı eklenir.
    3) (used to avoid repeating a verb which comes immediately before: I thought she wouldn't come, but she did.) Not: kendinden önceki sıradan bir fiilin yinelenmesini önlemek için 'do' kullanılır.
    4) (used with a more important verb after seldom, rarely and little: Little did he know what was in store for him.) Not: sıklık v.s. zarflarından sonar fiil ile birlikte 'do' kullanılır.
    5) (to carry out or perform: What shall I do?; That was a terrible thing to do.) Not: yerine getirme/yapma anlamında sıradan bir fiil olarak 'do' kullanılır.
    6) (to manage to finish or complete: When you've done that, you can start on this; We did a hundred kilometres in an hour.) Not: tamamlama anlamında sıradan bir fiil olarak 'do' kullanılır.
    7) (to perform an activity concerning something: to do the washing; to do the garden / the windows.) Not: bir görev yapıldığında sıradan bir fiil olarak 'do' kullanılır.
    8) (to be enough or suitable for a purpose: Will this piece of fish do two of us?; That'll do nicely; Do you want me to look for a blue one or will a pink one do?; Will next Saturday do for our next meeting?) Not: yeterlilik/uygunluk belirtildiğinde sıradan bir fiil olarak 'do' kullanılır.
    9) (to work at or study: She's doing sums; He's at university doing science.) Not: çalışma anlamında sıradan bir fiil olarak 'do' kullanılır.
    10) (to manage or prosper: How's your wife doing?; My son is doing well at school.) Not: başarılı olmak/başarmak/yapmak anlamında sıradan bir fiil olarak 'do' kullanılır.
    11) (to put in order or arrange: She's doing her hair.) Not: düzenleme anlamında sıradan bir fiil olarak 'do' kullanılır.
    12) (to act or behave: Why don't you do as we do?) Not: davranma anlamında sıradan bir fiil olarak 'do' kullanılır.
    13) (to give or show: The whole town gathered to do him honour.) Not: sunma/verme/takdim etme anlamında sıradan bir fiil olarak 'do' kullanılır.
    14) (to cause: What damage did the storm do?; It won't do him any harm.) Not: sebep verme anlamında sıradan bir fiil olarak 'do' kullanılır.
    15) (to see everything and visit everything in: They tried to do London in four days.) Not: tümünü görme/yapma anlamında sıradan bir fiil olarak 'do' kullanılır.
    2. noun
    (an affair or a festivity, especially a party: The school is having a do for Christmas.) parti, eğlence
    - doings
    - done
    - do-it-yourself
    - to-do
    - I, he could be doing with / could do with
    - do away with
    - do for
    - done for
    - done in
    - do out
    - do out of
    - do's and don'ts
    - do without
    - to do with
    - what are you doing with

    English-Turkish dictionary > do

См. также в других словарях:

  • vermek — i, e, ir 1) Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. Ö. Seyfettin 2) Bırakmak veya bağışlamak Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»